7 Temmuz 2010 Çarşamba

Al-i İmran 3/26-27 Ayet


قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

تُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَیَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَیِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

"Deki: Ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın, ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin, hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şey'e kadirsin."

“Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”


Ayetin tefsirine geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum. Rabbimiz Allah bizi terbiye ediyor. Öyle ki; edilecek duamızı bile bize öğretiyor. Aynı zamanda bize kendisi hakkında bilgi vermeye devam ediyor. Arapça bilenlere ayetteki fiillere iyice göz atmasını tavsiye ediyorum.

Bu defa başka bir tefsirden istifade edeceğiz, Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri.

26. "Bu iki âyeti kerime gösteriyor ki; Bütün kâinatta hakikaten hakim olan, ve tasarruf eden zat, Cenab'ı Haktan başka değildir. Bütün kâinatta meydana gelen değişikliklerin varlığı, bu ilâhî hakimiyetin birer parlak açık delilidir. Binaenaleyh, İslâmiyetin galibiyetine, bir çok yerlere yayılacağına dâir olan Hz. Peygamber'in beyanlarının imkânı da, tahakkuk edeceği de böyle hârikaları vücude getirmekte olan kerem sahibi yaratıcının irâde ve kudret bakımından asla uzak görülemez, nitekim tahakkuk da etmiştir.

İşte buyunıluyor ki: Yüce Resulüm! Senin gelecekte nice muvaffakiyetlere nail olacağını uzak görenler varsın öyle görsünler! Sen (de ki. Ey Allah'ım! Ey mülkün sahibi! Sen mülkü) malı, makamı, maddî ve manevi işlerde tasarrufu (dilediğine verirsin) buna kimse mâni olamaz. (Ve mülkü dilediğinden) irade buyurmuş olduğun şahıstan veya kavimden (çeker alırsın) buna da kimse engel olamaz. (Ve dilediğini aziz edersin) dilediğin kulunu dünyada da âhirette de yardım ve başarıya ulaştırarak kadrini yükseltirsin. (Dilediğini de zelîl kılarsın) nimetten, devletten mahrum bırakırsın. Hiç bir kimse bizzat bir şeye sahip değildir. Veren de alan da ancak Allah Teâlâ'dır. Ya Rabbi! (hayır senin kudret elindedir.) Bütün hayır, bütün izzet ve şeref senin irade ve kudretine bağlıdır. Artık hiçbir kimse nail olduğu bir nimetten, bir devletten dolayı mağrur olarak nîmete karşı nankörlükte bulunmamalıdır. Bunu Cenab'ı Hakkın bir lütuf ve keremi bilip karşılığında şükrünü ifaya çalışmalıdır. (Şüphe yok ki, sen) ey Yüce mabud, ey Yüce Yaratıcı (herşeye fazlasıyla kadirsin) senin kudretin sonsuzdur. Mülkünde dilediğin gibi tasarruf buyurursun. "

27. Ey hikmet sahibi Yüce Yaratıcı! Sen (geceyi gündüz içine tıkarsın) geceleri kısaltır, gündüzleri uzatırsın (gündüzü de gece içine tıkarsın) vakit vakit zamanlarda değişiklikler vücude getirirsin. Gâlı gündüzler uzanır ve gâlı geceler uzanır, bütün bu tabiat olayları, birer hikmete dayanarak ilâhî irade yönünde cereyan eder durur. (Ve) Ey Rabbim! Sen (diriyi ölüden çıkarırsın) hayat sahiplerini maddelerden, nutfelerden vücude getirirsin, bir katreden bir hayvan, bir yumurtadan bir piliç meydana çıkarıverirsin, bunun aksine (ölüyü da diriden çıkarırsın) hayvanlardan nutfeleri: Yumurtaları, hayata hizmet eden sütleri vücude getirir verirsin. Manevî bakımdan da cahillerden alîmleri, kâfirlerden müslümanları ve bunun .aksine alimlerden cahilleri, müslümanlardan da kâfirleri yaratırsın. Nitekim Azerin sulbünden İbrahim Aleyhisselâm, Nuh aleyhisselâm'ın sulbünden de Kenan vücude getirilmiştir. Bütün bunlar birer hikmet gereğidir. Binaenaleyh kötülüğü yaratan da Cenâb-ı Haktır. Fakat ona rızâsı yoktur. Kullar, kendi sahip oldukları kabiliyetlerini suistimal ederek irade ve seçimlerin! şer tarafına yöneltirlerse Cenâb-ı Hak da onların bu haleti ruhiyelerine, bu şahsî arzularına binaen şerri vücude getirir. Bu bir hikmet gereğidir. Teklifin ve mükellefiyyet kanununun bir neticesidir. Yoksa Cenab'ı Hak, daima kullarına hayırlı şeyleri emreder. Ey Rabbim! Sana şükür ederiz, sen merhametlilerin en merhametlisisin (ve dilediğine hesapsız olarak) lütuf hazinelerinden meşakkatsiz olarak rızık verirsin maddî ve manevî nice nîmetlere nail kılarsın. Artık Peygamber efendimizi de birçok galibiyetlere muzafferiyetlere fetihlere mazhar buyuracağını kim uzak görebilir? Nitekim bu sonsuz nîmetler, Hz. Peygamber hakkında tecelli etmiştir.

§ Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında deniliyor ki: Resuli Ekrem hazretleri, Hendek savaşı sırasında Medine-i Münevvere'yi müdafaa için bir hendek kazılmasına lüzum görmüştü. Bu sırada bazı mucizeler vücude gelmişti. Bu cümleden olarak az bir yemek ile bir çok mücahitler dövüyorlardı. Bu esnada hendek kazılırken içinden bir büyük kaya çıktı, bunu külünkler kıramıyordu. Rasılli Ekrem efendimiz külüngü mübarek eline aldı, bismillah diyerek bir kere vurdu, o kayanın üçte biri kırıldı. Hemen: Allahu ekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi, vallahi Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum diye buyurdu. Sonra bismillah diyerek o kaya bir idilimi; daha vurdu, onun üçte biri de kırıldı. Hz. Peygamber: Allahu ekber. Faris ikliminin anahtarları bana verildi, valahi ben şimdi Medain şehrinin beyaz köşklerini görüyorum diye buyurdu. Üçüncü bir defa daha bismillah diyerek o kayaya İdilimi; ile vurdu, kayanın tamamı parçalanmış oldu. Bu kere de Allahu ekber! Bana Yemenin anahtarları verildi. Vallahi ben şimdi San'anın kapılarını görüyorum" diye buyurdu. Ümmetinin oralara hakim olacağını eshabı kiramına müjdeledi. Bunu duyan bir takım münafıklar, bakınız, müslümalar kendilerini bir avuç Mekke müşriklerinden müdafaa için hendek kazmaya mecbur oluyorlarken buna rağmen nice büyük yerlere hakim olacaklarını ümit ediyorlar, diye söylenip durmuşlardı. İşte bu gibi cahilleri ikaz ve Yüce peygamberimizi tasdik ve teselli etmek bu mübarek âyetler nazil olmuş, filhakika biraz sonra da o büyük fetihler vücude gelmiştir. Artık öyle İslâmiyetin yüceliğini takdir etmeyen, müslümanların yükselmesine muvaffakiyetini arzu eylemeyen, din düşmalarına karşı uyanık bulunmak, onların dostluğuna aldanmamak lâzımdır. İşte hikmet dolu Kur'an'ı Kerim, bizleri bu hususta da ikaz buyurmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder