"Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunanlar, onu tesbih eder. Hiçbir şey hariç olmamak üzere, hepsi O'nu hamd ile tesbih eder. Fakat siz, onların tesbihini iyi anlamazsınız. O, hakikaten halîmdir, gerçekten bağışlayandır" (İsrâ, 44).
Her Şey Allah'ı Tesbih Eder
Daha sonra Cenâb-ı Allah, "Yedigökle yer ve bunların içinde bulunanlar, O'nu tesbih eder" buyurmuştur. Bu ifade ile ilgi. iki mesele vardır:
Birinci Mesele
Bil ki canlı mükellef, Allah'ı şu iki şekilde tesbih eder:
1) Sözlü olarak. Bu, mükellefin diliyle mesela "sübhânallah" demesi gibidir.
2) Mükellefin çeşitli hallerinin, Allah'ın birliğine, münezzeh olduğuna ve izzetine delalet etmesi ile. Fakat, hayvanlar gibi mükellef olmayan canlılar ile cemâdâ (taş-toprak) gibi cansız varlıklar, Allah'ı ancak ikinci şekilde tesbih ederler. Çünkü birinci şekilde tesbih, ancak anlamak, bilmek ve konuşmakla mümkündür. Bunlar ise, cansızlar için düşünülemez. Binâenaleyh geriye, onların tesbihi ancak ikinci şekilde yapabilmeleri ihtimali kalır.
Bil ki, cansız varlıkların da bilen ve konuşan varlıklar olabileceklerini söylersek Allah Teâlâ'nın âlim ve kadir oluşundan hareketle, O'nun hayat sahibi olduğuna istidlal edemeyiz. Bu durumda da, Cenâb-ı Hakk'ın hayy (diri) olduğunu bilip-anlama kapımız kapanmış olur. Halbuki bu bir küfürdür. Çünkü o zaman şöyle denilir: Cansız varlıkların, canlı olmadıkları halde, Allah'ın zât ve sıfatlarını bildikleri ve O'nu tesbih ettikleri mümkün görülecek olsa, bu durumda birşeyin âlim, kadir ve mütekellim (konuşan) olmasından, onun diri olması gerektiği söylenemez. Böylece de âlim ve kadir olmasından hareketle, Allah'ın hayy (diri) olduğu söylenemez. Halbuki Allah'ın hayy (diri) olmadığını söylemek, cahillik ve küfürdür. Çünkü hayy (diri) olmayanın, âlim, kadir ve mütekellim olmayacağı kesin ve açık olarak bilinen bir husustur. İşte muhakkik âlimlerin, bu hususta tatbik ettiği görüş budur. Bazı kimseler, cansız varlıkların, her çeşit bitki ve hayvanın Allah'ı tesbih ettiğini söylemiş ve görüşlerinin doğruluğuna şu şekilde istidlal etmişlerdir: "Bu ayet, onların da Allah'ı tesbih ettiklerini göstermektedir. Burada bahsedilen "tesbih"i, Allah'ın kudretinin ve hikmetinin mükemmel olduğunu gösteren deliller manasına almak mümkün değildir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Fakat siz, onların tesbihini iyi anlayamazsınız" buyurmuştur. Binâenaleyh bu, bütün bu varlıkların tesbihinin, biz insanlar tarafından anlaşılmadığını göstermektedir. Halbuki bunların, Allah'ın kudret ve hikmetine delalet ettikleri malumdur. Malum olan, malum olmayandan başkadır. Böylece bu, onların Allah'ı tesbih ettiklerine, ama onların tesbihlerinin bizlerce anlaşılamayacağına delâlet eder. Dolayısıyla bu ayette bahsedilen tesbihin, o varlıkların Allah'ın kudret ve hikmetine delâlet etmesinden başka birşey olması gerekir."
Buna birkaç açıdan cevap verilir:
1) Sen tek bir elma aldığında, o elma sayısız atomlardan (cüzlerden) meydana gelmiştir. O atomların herbiri, Allah'ın varlığına başlıbaşına bir delildir. Onların her birinin, karakter, tad, renk, koku ve bir yer tutma gibi, kendilerine ait hususî sıfatlan vardır. Bu atomlardan herbirine, o belli sıfatlarının verilmesi, "mümkin" işlerdendir. Dolayısıyla bu verme, kadir ve hakîm bir İlâh'ın vermesi ile olmuştur. Bunu iyice kavradığında, o elmanın atomlarının herbirinin, Allah'ın varlığına tam bir delil ve tek bir atomda bulunan o sıfatların da yine Allah'ın varlığına tam bir delil olduğu ortaya çıkmış olur. Ama buna rağmen ne o atomların sayısı, ne de onlardaki sıfatların umumu bizce malum değildir. İşte bundan ötürü Cenâb-ı Hak, 'Takatsiz, onların tesbihi iyi anlamazsınız" buyurmuştur.
2) Kâfirler her nekadar dilleri ile, âlemin bir ilahı olduğunu söylüyorlarsa da, onun buna delalet eden çeşitli deliller üzerinde tefekkür etmiyorlar. İşte bundan ötürü Allah Teâlâ "Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ama, (insanlar) bunlardan yüz çevirici olarak, üstüne basar geçerler" buyurmuştur. Binâenaleyh, "Fakat onların tesbihini iyi anlayamazsınız" ayeti ile de, bu mana murad edilmiştir.
3) Müşrikler her nekadar dilleri ile âlemin bir ilahı olduğunu kabul ediyorlarsa O'nun mükemmel bir kudrete sahip olduğunu bilemezler. İşte bundan ötürü onlar,Allah Teâlâ'nın insanları yeniden diriltip toplamaya kadir olmasını akıldan uzak işlerdir. Binâenaleyh bu ayetle, bu mana murad edilmiştir. Hem sonra Cenâb-ı Hz. Peygamber (s.a.s)'e "Allah ile beraber, söyleyegeldiğiniz gibi tanrılar olsaydı, onlar Arş'ın sahibine elbet bir yol ararlardı" demesini emretmiştir. Demek , bu delili bilmiyorlar. Dolayısıyla Allah Teâlâ bu delili zikredince, "Yedi gök ve yer ve bunların içinde bulunanlar, O'nu tesbih eder"buyurdu. O halde, göklerin, yerin ve onların içinde bulunanların tesbihi, bu delilin doğru ve kuvvetli olduğuna delalet ederler. Ama sizler, bu delili iyice anlayamaz ve bilemezsiniz. Hatta biz diyoruz ki: Müşrikler tevhid, adalet, nübüvvet ve ahiretin delillerinin çoğundan habersizdirler. Binâenaleyh ayetteki, "Fakat siz, onların tesbihini iyi anlayamazsınız'' ifadesi ile bu mana murad edilmiştir. Durumun böyle olduğuna ayetteki, "O. hakikaten halimdir, gerçekten bağışlayıcıdır" cümlesi de delalet etmektedir. O sebeple diyoruz ki: Bu ayette halîm ve gafur sıfatlarının getirilmesi, o kâfirlerin bu tesbihi anlayamamalarının onlardan sâdır olan büyük bir suç olduğunu gösterir Bunun bir suç olması ancak buradaki tesbih İle kastedilenin, "onların Allah'ın kudret ve hikmetinin mükemmel olduğuna delâlet etmesi, sonra da onların gaflet ve cahilliklerinden ötürü o delillerin buna nasıl delalet ettiğini bilememeleri" manası kastedildiği zaman söz konusu olur. Fakat bu tesbihi, o cansız varlıkların, sözlü olarak dilleriyle Allah'ı tesbih etmeleri manasına alırsak, bu tesbihatı insanın anlayamaması bir suç ve günah olmaz. Bu bir suç ve günah olmayınca da, "O (Allah) hakikaten halîmdir, gerçekten bağışlayıcıdır" cümlesinin bu ayetin sonunda getirilmesi uygun düşmezdi. Binâenaleyh bu, tercih ettiğimiz görüşü destekleme hususunda güçlü bir izahtır. Bil ki cansız varlıkların ve hayvanların Allah'ı bizzat sözleri ve dilleri ile tesbih ettiklerini ileri sürenler, her canlıya bir başka çeşit tesbih (zikir) nisbet ederek "Hayvanlar, kesilince tesbih etmezler" diyorlar. Aynı zamanda da cansızlar Allah tesbih ederler" diyorlar. Binâenaleyh onun cansız olması, tesbih edici olmasına mani olmadığına göre, hayvanın kesilmesi teşbih etmesine nasıl manî oluyor? Hem yine onlar, "Bir ağacın dalı kırılırsa, artık tesbih etmez" diyorlar. Cansızların cansız oIuşu tesbih etmelerine manî olmadığına göre, o dalı kırıp (cansız hale getirmek) buna nasıl manî olur? Binâenaleyh bu görüşlerin tutarsız ve zayıf oldukları anlaşılmış olur. Allah en iyi bilendir.
İkinci Mesele
Ayetteki, "Yedi gökle, yer ve bunların içinde bulunanlar onu tesbih ederler" cümlesi, bu tesbihin göklere, yere ve orada bulunan mükelleflere âit olduğunu açıkça göstermektedir. Halbuki biz, cansızlara izafe edilen tesbihin, ancak Allah'ın münezzeh olduğuna delâlet eden şeyler manasında olduğunu söylemiştik. Tesbihi, bu manaya almak mecazdır. Fakat mükelleflerden sâdır olan ve onların bizzat dilleriyle "sübhanellah" demeleri manası ise tesbihin hakiki manasıdır. Binâenaleyh bu durumda bir "tesbih" lafzının, aynı anda hem hakiki hem de mecazi manada kullanılmış olması gerekir ki bu, fıkıh usulünün delillerine göre batıldır, caiz değildir Dolayısıyla bu tesbihi, böyle bir mahzur meydana gelmemesi için, insanlar hakkında değil de, yerde ve gökte bulunan cansızlar hakkında mecazi manaya hamletmek daha evladır. Allah en iyi bilendir.
Mefâtihu'I-Gayb Tefsîru'I-Kebir / Fahreddin Razi